Yapılması planlanan Sungurlu Barajı’nın ÇED ile ilgili inceleme değerlendirme komisyonu toplantısına katılan Kandıralılar “Hukuksal olarak sonuna kadar mücadele edeceğiz. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz”
Devlet Su İşleri Müdürlüğü'nce, İstanbul’un su ihtiyacının karşılanması için yapılacak olan Sungurlu Barajı kabusu geri döndü. Sungurlu Deresi üzerinde yapılması planlanan baraj, Kandıra’daki köyleri de etkileyecekti. Kandıra'da sular altında kalacak Akçaova ve Tekzen köyleri ile çevresindeki 16 köyü etkileyecek Sungurlu Barajı ile ilgili İstanbul 11'inci İdare Mahkemesi, 'ÇED olumlu' kararı, hukuka aykırılık gerekçesiyle bozuldu. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi'nin kararından sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca karar temyize götürüldü. Danıştay 6'ncı Dairesi tarafından İstanbul 11'inci İdare Mahkemesi'nin kararı onaylandı.
34 BİN 500 AĞAÇ KESİLECEK
Alınan bu mahkeme kararına rağmen, Devlet Su İşleri’nin baraj inşaatından vazgeçmedi. Sungurlu Barajı ve baraj inşaatında kullanılacak olan malzemelerine çıkartılması için yeni bir ÇED raporu hazırlandı. Hazırlanan yeni projede korkunç bir ayrıntı ortaya çıktı. Sungurlu Barajı projesi için hazırlanan yeni ÇED raporuna göre, Projenin gerçekleştirilmesi planlanan alanın toplam 1 milyon 691 bin 595 metrekarelik bölümü orman arazisi içinde kalıyor. Proje için ise bölgede bulunan 34 bin 500 ağacın kesilmesi planlanılıyor. Barajın su tutmaya başlaması ile birlikte baraj rezervuar alanı altında kalacak olan arazideki ora türleri tamamen ortadan kalkacak. Sungurlu barajı hem köyleri ortadan kaldırırken aynı zamanda koca bir ormanını ve ormanda bulunan yaşamı da yok edecek.
TOPLANTIYA KATILDILAR
Diğer yandan yeni hazırlanan ÇED ile ilgili inceleme değerlendirme komisyonu toplantısı, geçtiğimiz perşembe günü Ankara’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda gerçekleştirildi. Toplantıya Kandıralı bazı muhtarlar, vatandaşlar ve Ziraat Yüksek Mühendisi Hüseyin Yüce de katılarak ÇED ile ilgili görüş bildirdi. Kandıra’dan Ankara’ya gidip görüş bildiren vatandaşlar, ilkesel olarak suyun alınmasına karşı olmadıklarını, zaten 2003 yılından bu yana suyun alındığını, ama yapılması düşünülen baraj ve hidroelektrik santralinin ilçeyi yaşanmaz hale getireceğini vurguladı.
SADECE 34 BİN 500 AĞAÇ DEĞİL
Bakanlıkta yapılan toplantıyla ilgili açıklama yapan, kendisi de bir Kandıralı olan Ziraat Yüksek Mühendisi Hüseyin Yüce, toplantıda ÇED’in daha çok İstanbul kısmıyla ilgili detaylı bilgi olduğunu, Kandıra ile ilgili ayrıntılı bilgi olmadığını gördüklerini belirterek, “Bu baraj Kandıra’nın ölüm fermanı olacak. İlçemize etkileri açısından ayrıntılı bir bilgi yok. Oldukça kitabi ve yüzeysel bilgiler var. Biz suyun alınmasına, kullanılmasına karşı değiliz. Ama bu şekilde olmaz. Bu baraj yapılırsa ilçede ekosistem tamamen bozulur. İklim değişir. Ayrıca 34 bin 500 ağaç kesilecek. Burada bir ayrıntı var. Bu ağaç sayısı 20 santim kalınlığının üstündeki ağaçlar. Bundan daha düşük olanları yönetmelik gereği saymıyorlar bile. Bu ağaçlar Rusya tarafından gelen kirli havayı filtre ediyor. Dolayısıyla sonu sadece Kandıra’yı değil İzmit’i de ilgilendiriyor” dedi.
AHİM’E KADAR GİDERİZ
Bu bölgeden halihazırda İstanbul’a 85.7 milyon metreküp su gittiğini belirten Yüce, “Zaten suyumuzu kullanıyorlar. Bunda bir sorun yok. Baraj yapınca da bu oran en fazla yüzde 15 daha artacak. Yani 115.2 milyon metreküp olacak. Yani 30 milyon metreküp daha artacak. Sistemi çalıştırmak için enerji gerekiyorsa güneş enerjisi kullanılabilir. Bunun sistemini kurabilirler. HES’e gerek yok. Bunun için Kandıra’yı yok etmeye değer mi? Burada tarım arazileri su altında kalacak. İklim bozulacak. Nem oranı yükselecek. Halkın hayatı kararacak. 900 yıllık bir kültür yok olacak. Tarihi eserler su altın kalacak. Bakın bunu köylü istemiyor. Bu projede insan faktörü yok. Al paranı git diyorlar. Ayrıca burada bir rant hikayesi de konuşuluyor. Daha önceki yıllarda bu bölgede toprak toplayan bazı emlakçılar barajın yapılmasını istiyor. Böylece topraklarını paraya çevirecekler. Köylü tedirgin. Kimse ata toprağını bırakıp gitmek istemiyor. Hukuksal olarak sonuna kadar mücadele edeceğiz. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz” diye konuştu.